Radikal gazetesinin aşağıda yer alan haberi bizlere yeni bir savaşın devam ettiğini hatırlatmaktadır. Mikroblogging sitesi olarak kendini tanıtan twitter’ın blogların pabucunu dama attığından bahsedilmektedir. Bu tespit bir nebze doğru olsada asıl blog yazarlarını öldürecek kadar güçlü değil.
Çağımızın en büyük sorunu düşünmek. Herşeyin hazır tüketildiği bir dünyada fikirler, haberler, sevinçler, üzüntüler şipşak hızlı bir şekilde yaşanmakta ve tüketilmektedir. İşte tam bu noktada orjinal içerik üreticilerin sahneye çıkmaktadır. Bu noktada ilk bakacağımız mecra ise tabi ki bloglar olacaktır. Twitter’da 140 harfe sığmış fikirlerin hızlı tüketime çok müsait olsada saniyeler içinde o fikrin ehemmiyeti kalkmaktadır. Twitter’da bahsettiğiniz bir konu güncelliğini ve etkisini sadece retweet edildiği sürece korumaktadır. Popüler bir kullanıcı değilseniz dünyanın en müthiş fikrine sahip olsanız bile mecralara yayılma anlamında sıkıntı çekeceksinizdir. Bloglar ise tam tersine içinde barındırdığı yazılar ile her daim güncelliğini korumaktadır. Yazıların kalıcığı, google tarafından aranıldığında kullanıcıların bilgisine sunulabilme imkanları bizlerin blogları hala güçlü olduğu kanısına sevketmektedir. Bu noktada illaki popüler olmak isteyen blog sahipleri facebook, twitter, friendfeed gibi mecralara kayarak bloglarını ihmal etmiş olabilirler. Yaşamış olduğumuz toplum düzeninde fikir üretmek, düşünmek veya sıfırdan bir şeyler bulmak gerçekten zor olduğundan bunu yapan bloglar ilelebet mevcudiyetini koruyacaklardır. Aktif sosyal medya kullanıcısı olarak ben de bir çok zaman yazı yazmaya üşeniyorum fakat bu siteyi kendi özgür gazetem olarak gördüğüm için kendime iş olarak adlediyorum. Blog yazarları da bu tarz düşünerek daha fazla yazı ortaya çıkarabileceklerdir. Burada asıl olan sosyal medya sitelerini kendi bloglarımızın daha fazla kişiye ulaşmasını sağlamak için kullanmak olacaktır. Bu ince ayrıntıya çok dikkat etmemiz gerekmektedir. Son olarak devrim olarak nitelendirebileceğimiz twitter ve facebook gibi sitelerin güçlerinden kendi bloglarımızın menfaati doğrultusunda faydalanmamız daha uygun olacaktır.
Bir dönemin parlak yıldızı bloglar hem sahipleri hem de okuyucuları tarafından birer birer terk ediliyor. Anlık paylaşım sağlayan mecraların kullanıcıları, sosyal medyanın ‘içinden’ bildiriyor
Kimi ‘Türklere özgü davranışlar’ kategorisine alıyor, kimi ‘yeni nesle özgü davranışlar’ kategorisine… Üst başlığı ne olursa olsun bir “Çok uzundu, okuyamadım” gerçeğinin varlığını kabul etmek durumundayız. Özellikle interneti elimizde taşımaya, derdimizi Twitter’da 140 karakterle anlatmaya, paylaşımları Facebook’ta tek tuşla ‘beğen’meye başladıktan sonra durum her geçen gün daha vahim bir hal alıyor. Buna paralel olarak, kendi adıma, son dönemde sık kullanılanlarımdaki blog klasörümde yaprak dökümü yaşandığını fark ettim. İstikrarlı bir şekilde takip ettiğim blogların birçoğu ölü artık. Bir kısmı da can çekişiyor. Takip edilmeye değer bulunanların bile sonunun sadece ilk sayfaları dolu olan yeni yıl ajandaları gibi olması üzücü olmaktan öte düşündürücü. Çünkü örnekler münferit olmaktan çıktı.
Doğumu çok eskiye dayanmayan bloglar, birkaç sene öncesine kadar ilgi çekici görsellerle desteklenen uzun yazılara ev sahipliği yapıyordu. Günlük edasıyla yazılan kişisel bloglar, teknoloji blogları, yemek blogları gibi bir konsept dahilinde girdilere ev sahipliği yapanlar belki de internette en çok ilgi gören sayfalardı. Ancak blog sayfalarına alternatifler geliştikçe blog sahipleri de vakitlerinin büyük kısmını, daha kolay geri dönüş alabilecekleri, etkileşimin daha yüksek olduğu Twitter, Facebook, Instagram, Pinterest gibi mecralara yönlendirdi. Artık kimsenin uçsuz bucaksız blog yazılarını okuyacak vakti yok. Tüm son dakika gelişmelerini, popüler konulardaki farklı fikirleri, aforizmaları okuyabildiğimiz, aynı zamanda muhatabımızla tanışıp sohbet edebildiğimiz ve daha da önemlisi ‘takip edildiğimiz’ yani önemsendiğimiz, birilerinin ‘farkımızda olduğu’ yani ‘egomuzun okşandığı’ bir mecra olan Twitter, blogların baş düşmanı. Saniyede 10 bin tweet’in yazıldığı Twitter’da yapılan retweet’lerin yüzde 92.4’ü, reply’ların yüzde 96.9’u ilk bir saat içinde yapılıyor. Yani Twitter’da yazdıklarınızın birilerine ulaşma ömrü ortalama 1 saat.
Durum güncellemeleriyle ‘lafın lafı açtığı’ Facebook, nerede ve kiminle olduğumuzu takipçilerimize bildiren Foursquare, kullanıcılarına kendini profesyonel fotoğrafçı gibi hissettiren Instagram gibi oluşumlar ise blogları gözden düşüren diğer sosyal platformlardan.
Öte yandan, blogların diğer tüm sosyal paylaşım sitelerinden daha ‘kalıcı’ olduğu, bir sanal günlük, hatta arşiv niteliği taşıdığı da inkâr edilmiyor. Ancak ‘hızlı yaşama’ alışkanlığı kolay terk edilecek gibi değil. Gelişmeler, ünlü ‘kısa yazacak kadar uzun vaktim yok’ lafını bir kez daha düşündürtüyor.
Hepsi internet erişimli telefonların suçu
@PuCCa
Her şey internet erişimli telefonlarla başladı… Eskiden gün aşırı blog yazardım. Artık neredeyse hiç yazamıyorum. Anbean Twiter’dan yazıp, Instagram’da fotoğraflayıp, Path’te belgeleyebiliyorum. Akşam eve gelip blog yazana kadar olay eskimiş oluyor. Hatta şöyle söyleyebilirim; bilgisayarı sadece uzun bir yazı yazacaksam açıyorum.
Blogların asıl sorunu içerik
@pinkfreud
Blogların asıl sorunu içerik. Görselliğin bu kadar önemli olduğu bu zamanda sayfalar dolusu yazılar ilgi çekmiyor. Kimse başkasının fikrini okumak istemiyor, herkes kendi fikrini paylaşmak istiyor. Twitter bunun için biçilmiş kaftan. Uzun uzun blog yazanlar da bir süre sonra bu yazıları kimse okumayınca yazmaktan vazgeçiyorlar.
Bloglar değişime ayak uydurursa Twitter biter
@cizenbaya
Twitter’da artık çok fazla kullanıcı var, o an yazdığınızı gören görüyor, yoksa kaybolup gidiyor. Kimse dönüp bakmıyor yazdığınıza. Bloglarsa spesifik şeylerde referans bile gösterilebilecek düzeyde ve daha kalıcı. Bloglar belki artık daha kısa post’lar şeklinde değişime ayak uydurabilir ama yerini Twitter’a bırakacağını düşünmüyorum.
Artık hepimiz zaman fukarası insanlarız
Ceyda Aydede/Blog Çağı Pazarlama İletişiminde Yeni Düzen’in yazarı
Yaşanan blog çılgınlığını göz ardı etmek mümkün değil. Kimisini takip etmeye devam etsem de birçoğu artık heyecanlandırmıyor ve çok zaman alıyor. Araştırmalar zaman fukarası insanların sayısının fazla olduğunu gösteriyor. Benim gibi tez canlılar için Twitter uygun.
Dinamik ortam Türklere cazip geliyor
Doç. Dr. Aslı Tunç Bilgi Üni. ‘Blogdan Al Haberi’nin yazarı
Haber blogları pek çok ülkede alternatif gazetecilik mecrası oluşturdu. Türkiye ise direkt sosyal medya ortamına dahil oldu. Twitter’ın kısa mesajlarla gelişen, dinamik, anlık haber ortamı biz Türklere cazip ve kolay geldi. Özellikle de işin içine dedikodu ve manipülasyon girince…
Bir paragraf yazıyı okumaktansa…
Eray Endeş Blog Ödülleri organizatör
Blog sayısında azalma yok. Ancak yüksek rağbet trendini kaybettiği aşikâr. Mecra sayısının artması, bilinirliğin önüne engel koydu. Ama blogların sadık okuyucu kitleleri de var. Blog yazarlığının sayısı eskisi kadar hızlı artmasa da bu işe gönül vermiş, hatta meslek edinmiş blog yazarları ortaya çıkmaya devam edecek.
Okuma alışkanlığımız evriliyor
Dilara Eldaş NTV Radyo
‘İnternetler’ programı İnternetteki okuma alışkanlıklarımızın evrilmesinden kaynaklanan bir durum var. Blogger’lar artık Twitter’dan da takip ediliyorlar ama ‘yeni yazım, bu da linki’ diye tweet, artık tıklatmak için yeterli olmuyor. İnsanlar 140 karakterle hızlıca bilgi depolamayı çoktan öğrendi.
Blogger’lık yeniden doğuyor
Erkan Gökdoğan – Sosyal medya uzmanı
Blogların yapısı sosyal mecralar kadar kolay takip edilebilir değildi. Eskiden bir mecrada takip edebildiğimiz kişileri artık birkaç farklı araçla takip ediyoruz. Blogger kökenli sosyal medya fenomenleri tüm mecraları bütünleştirmek istiyor. Bu da blogger’lığı yeniden doğuruyor ancak bu sefer daha kalabalık halde.