Ofiste arkadaşlarla tüketim alışkanlıkları hakkında değerlendirmelerde bulunuyoruz. Bir şey alınmak istendiğinde buna ihtiyaç var mı değil mi, alınacak ürün borçlanarak alınmalı mı gibi sorular sorarak beyin fırtınası yaptığımız oldu. Bu aralar ofiste yeni iphone modelleri konuşulduğundan cihazın modelini yükseltmek için almak ne kadar sağlıklı olup olmadığını istişare ederken bu durum da bana ünlü Fransız filozof Denis Diderot’un (1713 – 1784) başından geçtiği olaya istinaden sonradan dile getirilen Diderot Etkisini aklıma getirmektedir.
Konuyu detaylı incelemeden önce girizgah olarak Diderot’un bahsettiği “Yoksulluğun kendisine has özgürlüğü vardır, zenginlik ve lüksün ise tahribatı vardır.” Sözünü başucu olarak eklemek istiyorum. Şimdi gelelim işin hikayesi kısmına sonrasında da etkilerine.
Diderot Etkisi Nasıl Doğdu?
Denis Diderot neredeyse tüm yaşamını yoksulluk içinde yaşadı, ancak hayatı 1765 yılında değişti. Diderot 52 yaşındaydı ve kızı o dönemde evlenmek üzereydi fakat ortada büyük bir sorun vardı. Diderot maddi sıkıntı içinde olduğundan düğün masraflarını karşılayamıyordu. Diderot’un bu süreç içinde yaşadıklarını kaleme alıp yayınlaması da bir psikolojik fenomenin “Diderot Etkisi”olarak anılmasına neden oldu.
Geçmişe dönüp baktığımızda çocukken alışverişe ne zaman çıkardınız? Eski gardırobunuzu düşündüğünüzde kaç elbiseniz, kaç kazağınız, kaç pantolonunuz vardı? Bunların yerine yenilerini ne zaman alırdınız? Evet, pek çoğumuzun da kendi yaşamından deneyimlediği üzere bundan 20-30 yıl önce hepimizin dolabında 2 en fazla 3 pantolon, 1-2 kazak ve en fazla da 2 ayakkabımız olurdu. Alışverişe de kıyafetlerimiz yırtılıp yenilerine ihtiyaç duyulduğunda çıkılırdı. Peki, uğruna efsane cumalar, siber pazartesiler adları takarak tüketim sarmalının içinde kendimizi bulduk? Neden çoğu zaman ihtiyacımız olmayan şeyleri satın almaya başladık? Tüm bunların Denis Diderot ile ilgisi nedir peki? Hazırsanız anlatmaya başlayalım.
Diderot o dönemlerde oldukça popülerdi çünkü o zamanın en kapsamlı ansiklopedilerinden biri olan Encyclopédie‘nin kurucu ortağı ve yazarıydı. Tam da o dönemlerde Rusya İmparatoriçesi Büyük Catherine’nin, Diderot’un kütüphanesini ondan 1000 GBP karşılığında satın almayı teklif etmesi Diderot’un sorunlarını bir anda ortadan kaldırdı. O dönemin parası ile bu oldukça yüklü bir paraydı. Böylelikle Diderot’nun eline önemli bir miktar para geçmiş oldu. Catherine bununla da yetinmeyip 25 yıllık maaşını peşin vererek Diderot’yu kütüphane görevlisi olarak da işe başlattı. Diderot bu para ile kızını evlendirdi ve kendisine de küçük bir ödül olarak kırmızı bir sabahlık aldı. Ancak Diderot etkisine konu olan sorunlar da bu noktadan itibaren başladı.
1769 yılında Diderot yaşadığı deneyimi de kaleme aldığı makalesinde anlattı. “Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık” başlıklı bir yazı yazdı ve içine düştüğü tüketim çılgınlığını anlattı. Onun bu yazısı neredeyse 250 yıl kadar sonra psikologlar ve pazarlama uzmanları tarafından da ele alınmaya başladı. Bu olay daha sonra Diderot Etkisi adıyla anılmaya başlandı.
Diderot’un kırmızı sabahlığı çok güzeldi ancak o kadar çok güzeldi ki mevcut olduğu diğer eşyaların arasında güzelliği ile sırıtmaya başlamıştı. Evin genel havası bozulmuştu, her şey onu rahatsız etmeye başlamıştı. Bu bütünlük gereksinimi Diderot’ta, tüm eşyalarını iyileştirme arzusunu beraberinde getirdi. Yeni sabahlığı ile çalışma masasına oturan Diderot çalışma masasının sabahlığı ile uyumlu olmadığını düşündü ve yeni bir masa aldı. Fakat, bu sefer de halısı ile sabahlığı uyumlu olmaz ve böylece Diderot şık sabahlığı ile uyumlu olması için evindeki eşyaları değiştirmeye başladı. Tablolar, koltuklar, sandalyeler derken borca girmesine rağmen tüm eşyalarını değiştirir fakat; içindeki daha fazla eşya alma arzusu dinmemiştir. Borçlanma sonrası Diderot bahsetmiş olduğumuz “Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık” adlı bir yazı kaleme alır ve pişmanlığımı şu sözlerle dile getirir: “ Eski sabahlığımın efendisi idim, yeni sabahlığımın kölesi oldum.”
Diderot Etkisinden Kurtulmak
Diderot’u bu tüketim sarmalının içine iten ve daha fazla eşya almasına sebep olan şey ise “bütünlük duygusunu koruma eğilimi” idi. Diderot’un iki varsayımına göz atalım:
- Satın alınan bir eşya alıcının kimliğinin bir parçası haline gelir ve bu eşyalar birbirini tamamlama eğilimindedir.
2. Alınan yeni bir eşyanın varolan kimlikten sapması halinde, yeniden uyumlu bir bütünlük oluşturmak için yeni eşyaların alınması arzusuyla bir tüketim sarmalına girilmesi muhtemeldir.
İşte bu nedenlerden dolayı Diderot yeni sabahlığının kölesi haline geldi. Yeni sabahlığından önce Diderot’un dairesi eşyaları ile bir bütünlük oluştururken yeni, şık sabahlığı bütünlüğü bozmuş ve yeniden bir bütünlük oluşturmak için Diderot sonu gelmez bir tüketim sarmalının içine girmişti. Çünkü; alınan her yeni eşya, ona uyumlu olacak bir başka eşya ile tamamlanmak istiyordu.
İşte Diderot Etkisi’nden kurtulmak için günlük hayatımızda kendimize şu soruları sormalıyız:
1- Sahip olduğum ürün kendi ihtiyaçlarımı karşılıyor mu?
2- Satın alacağım bu ürüne gerçekten ihtiyacım var mı?
3- Neye para harcıyorum?
4- Bu ürünü ikame edecek bir ürüne sahip miyim?
Satın alacağınız şeyin yalnızca bir nesne olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Muhakkak, satın alınan yeni bir ürün bize anlık bir mutluluk verecektir. Lakin; daimi mutluluğu daha içte ve ruhumuzun derinliklerinde aramalıyız. Hiçbir nesne sizi daha iyi, daha mutlu bir insan yapmaz ya da daha fazla sevilmenizi ve beğenilmenizi sağlayamaz!
İşe önce düşünce yapınızı değiştirmeye çalışmakla başlayın. Aldıklarınızın, yediklerinizin, giydiklerinizin sizi tanımlamasına izin vermeyin. Kendinizi sahip olduklarınız üzerinden değerlendirmeyin. Statü ve prestiji hep en iyisine sahip olma şeklinde bilinçaltınızda kodlamayın. Kısaca önce düşünce yapınızı değiştirin.