Bankacıların Toplum Gözünde Algısı ve Bankacı Duası

Bir alıntı ile başlamak istiyorum yazıya…

müşteri: merhaba.
ben: buyrun.
müşteri: firma hesabımızda bloke var. kızım para çekmek istiyor, ne blokesidir ?
ben: bakıyım hemen. perşembe günü geçtiğiniz 350 tl’lik kart, sistemsel olarak hesabınıza 2 kez geçmiş, siz de cuma günü bu parayı çekmişsiniz. aslında 350 tl eksik geçmeniz gerekirdi. sistemsel hata olmuş. sistem de hesaba 350 tl bloke koymuş, şu an 140 tl var, 210 tl daha geçtiğinizde otomatikman iadesi yapılacak.
müşteri: ama… biz onu farketmemiştik. bizim cenazemiz var. kızım eskişehir’de mahsur kaldı.

şimdi taşları oturtmaya çalışıyorum. hışımla telefonu açtı ve sorunu çözdük. peki cenaze ? eskişehir ? kızı ?

müşteri: … nappabiliriz?
ben: ben blokeyi buradan açmaya çalıştım ama biz şubeden koymadığımız için açamadık. genel müdürlükle konuşayım, 5 dakika sonra arar mısınız?

aradı.
ağlamamak için kendini zor tuttuğu çok belli.

müşteri: merhaba tekrar.
ben: merhaba. görüştüm. sistem blokeyi çözemiyor.
müşteri: yapmayın n’olur. kızım eskişehir’de. cenazemiz var, bilmiyor, söyleyemedik. biletini aldık burdan, gönderdik. yanında hiç para yok. mahsur kaldı. 20 lira bile açamıyor musunuz ?

“açamıyor musunuz”dan sonra dişlerini sıktığını farkettim. ağladığını da. lanet okudum işime. yapılacak bir şey olmalıydı.

ben: kızınız şu an nerede ?
müşteri: bağlar caddesi’nde.
ben: orda şubemiz yok. şubeye gidebilir mi ?

cebimden yatırıcam 20 tl. şubeden çeksin. elindeki kart, bloke edilmiş hesaba bağlı, oraya ancak 230 tl yatırmalıyım ki hesap 20 lira kullanılabilir hale gelsin.

müşteri: otobüsü 3’te. cenazemiz var. yanında hiç para yok. n’olursunuz. herkes camide. 10 lira açın, yarın ben gelip elden vericem size. lütfen.

işte o an yok olmak istedim. neden bu işi yaptığımı sorguladım. gözlerim doldu, boğazım düğümlendi. sakin düşünemiyordum. farklı bir hesap açıp cebimden para yatırsam karta tanımlı olmadığı için parayı kartla çekemeyecekti. havale yapsam masraf çıkacaktı. şubeye gidemiyordu. çaresiz kalmıştım. kadın, ağlamaya başlamıştı. telefonu kapattım. başımı ellerimin arasına aldım. gözlerimi kapatsam, biriken yaşlar göz pınarlarımdan taşacak ve masamda duran 226.000 tl’lik bmw kredisi için gerekli olan proforma faturanın üzerine damlayacaktı.

yapamadım.
sistem bizi son dakikada, ofsayttan attığı golle yendi.

Vakti zamanında ülkemizin en prestijli mesleklerinden kabul edilen bankacılık ile ilgili her geçen gün toplumun gözünde olumlu algısı azalmaktadır. Yapılan haberler, kredi kartı mağdurlarının feryadları, toplumdaki faiz-komisyon-ücret şeytan üçgenin kabul edilemez oluşu her geçen gün bankaların ve bankacıların imajını zedelemektedir. Mevcut kapitalist dünyanın vazgeçilmez bir unsuru olan ve asli unsurlarından dolayı sistemi ayakta tutan bankaların en basit kredi kart aidatlarından dolayı imajı zedelenmektedir. Elinde çantayla kapı kapı dolaşıp tencere, tava satan pazarlamacılardan bir farkı olmayan bankacılar devamlı surette hedef baskısından dolayı kafayı yemekte ve hedef algısı her geçen gün artmaktadır. Sektörde şube ağı anlamında yaklaşık 15 banka olduğunu düşünün bu bankaların bir ildeki şubelerinde çalışan pazarlamacıların sokağa çıkıp satış yapmaya çalıştığını düşündüğüzde ne kadar korkunç bir durumun ortaya çıktığını siz de anlayabilirsiniz. Sistem açısından bankaların önemi şüphesiz çok önemli fakat kapitalist sistemin acımasızlığı insan ruhunda hoşnutsuzluğa sebep olmaktadır. İşin garip tarafı görsel ve yazılı basında ki buna internet sitelerini özellikle eklemek gerekiyor bankalar aleyhine yapılan haberler müşteri algılarını olumsuz etkilemektedir. Bankaların uyanıklığı, bu tuzağa düşmeyin,uyanık bankalara bir darbe daha ve daha niye başlıklarla pompalanan haberler 2001 krizinden sonra yerlerde sürünen ve süreç içinde düzelen bankacılığın imajına darbe vurulmaya çalışmaktadır. En basitinden ısıtılıp ısıtılıp sırf haber yapmak için gündeme oturtulan kredi kartı aidatları gündemi en fazla meşgul eden konuymuş gibi lanse edilmektedir. Bir maliyetin olduğu bankaların kredi kartı ile müşterilerine 1 ay vade seçeneği sunduğu, kart maliyetleri, pos maliyetleri , yatırım maliyetleri ve AB ülkelerinde de benzer ücretlerin olduğu gözden kaçırılmaktadır. Bankaların A.Ş. olduğunu ve kar amacı güden şirketler olduğu nedense gözden kaçan bir diğer konu. Ev konforunda yapılan bankacılık işlemleri, ceplerde dolaşan plastik kartlar, hızlı para transferleri, online alışveriş imkanları vb. bir çok hizmet Türkiye’de ki bankacılık sisteminin ne kadar güçlü olduğunun göstergesidir. Yapılan tüm bu işlemler için bankalar inanılmaz yatırımlar yapmaktadır. Bu bakımdan yapılan eleştirilerin bazıları haklı olarak görülsede eleştirilerin çoğu acımasız olarak dikkate almak gerekmektedir. Tüm bu haberler ister istemez sektöre ve sektör çalışanlarına karşı bakış açılarına da yansımaktadır. Sektörden biri olarak bazen sektör değiştirmek istediğim oluyor. Vasıfsız, dolandırıcı, uyanık gibi sıfatlarla tanımlanan sektör çalışanlarına bence haksızlık yapıyor. Alt komşumla ilk tanıştığımda bana bizlerin maaşlarını sonuna kadar hakettiğimizi hatta az bile aldığımızı belirtti ve sabah gidip akşam çıkışın belli olmadığını bir sektörde çalıştığımızı ve keşke devlet memurlarının da bizim gibi performansa dayalı çalışmasını istediğini belirtti. Buz dağının altı gerçekten çok acımasız ve yorucu. Gelelim toplum gözünde algıya. Ekşisözlükten derlenen aşağıdaki yorumlar aslında durumu özetlemektedir. Bu yazıyı sektörden okuyan herkesin kendinde bir şeyler bulacağına inanıyorum. Öncelikle yorumlar ve sonrasında bir video gelecek.

Teşekkürler ekşisözlük

1-igrenc bir meslek.

2-genelde sıkıcı insanların tercih ettiği meslek

3-satışla kafayı bozmuş bir meslektir.tüketimn toplumumun oluşturmak için önceliği çeken mesleklerden biridir.
kredi ve kredi kartı satışı yapacağız diye risk yönetimini bankanın bekaasını sağlayacak minimum düzeye indirgenmiş örgütlenmelerdir.

4-nedense toplumun geneli tarafından şubedeki gişe memurlarıyla ya da siyah kolluklarla para sayan gözlüklü beyaz saçlı amcalarla eşanlamlı sanılan, bu sebeptendir ki sıkıcılık önyargısıyla çok sık karşı karşıya kalan meslektir.

gelin görün ki, bir bankanın herhangi bir büyük ayakkabı markasından farkı çok yoktur. bankacının malı paradır, para alır para satar. ayakkabıcı ise ayakkabı üretir ayakkabı satar. bankacının farkı ürününün hazır olması fakat bu ürünü çeşitlendirme zorunluluğudur. bunun dışında çalışma şekli, iş akışı açısından bakarsak ürün geliştirme, pazarlama gibi pek çok kol bankalarda da bulunur. şubeci olmak ise apayrı bir konudur, ayakkabıcı örneğinden gidersek sözkonusu ayakkabı markasının belli bir mağazasında çalışmaya benzer. müşteriyle sürekli içiçe, burun burunasınızdır.

şubeci olmak apayrı bir konu, bambaşka bir sabır ölçütüdür.
bankalarda şubeler genel olarak üç kola ayrılmıştır. bireysel, ticari ve kurumsal şubeler. bireysel şubelerde bildiğimiz kişisel hizmetler sunulur. otomatik ödeme talimatları, kredi kartları, bireysel krediler. bu şubeler ve şubeciler küçük işlemlerle uğraştıklarından diğer tiplere göre nispeten daha şanslı görünmektedirler. ticari şubelerde ise günümüzde gittikçe önem kazanan kobilere kredi kullandırmak, dış ticaret işlemleri gerçekleştirmek gibi amaçlar nefes almadan yerine getirilmeye çalışılırken çılgın bir müşteri kaprisi çekilir. türk insanı, türk kobisi üç kuruş komisyon, masraf ödememek için elinden geleni ardına koymayacak, olmadık absürd isteklerle portföy yöneticisini bezdirecektir. kurumsal şubelerde de daha büyük çaplı müşterilerle çalışılır. belli bir çapı geçtikten sonra müşterinin kaprisi katlanarak büyümekte olduğundan bunlarla uğraşmak ekstra sabır ister. 3 bps farklı komisyon verene koşan bir müşteride kurumsal sadakat oluşturmaya çalışmak apayrı bir ömür törpüsüdür.

şubeci olmaya niyetlenen insan bu zorluklara göğüs germeye hazırlanmış, çelik gibi sinirlere ve kıvrak bir zekaya sahip olması gereken insandır. genel müdürlükte bankacılık yapmak ise çok daha farklı bir deneyimdir. şubelerle koordinasyon halinde çalışılır fakat burdaki hayat çok başkadır. bankacının malının para olması bankacılığın sabahtan akşama kadar para saymakla bir olması anlamına gelmemektedir. genel müdürlüklerde hakikaten sabahlara kadar it gibi hesap ve raporlama yapan birimler olduğu gibi, oturup çocuk kumbaraları ve etkinlikleri tasarlayan, bir sonraki reklamda hangi ünlünün oynayacağına karar veren, yabancı bankalarla fikir & ürün alışverişinde bulunan birimler de mevcuttur.

sözün özü, bankacılık öcü değildir, cicidir. sevin onu.

5-takdiri az, stresi çok, ödülü az, riski çok olan bir meslektir bankacılık. çok ciddi fedakarlıklar gerektirir. özel hayattan ve aile hayatından hatta kendinizden feragat etmeniz beklenir – ki bir yerden sonra öyle olursunuz zaten – vereceğiniz kasa açıklarını vs. saymıyorum bile
her gün binbir türlü farklı insanın binbir türlü farklı ruh hali ile uğraşmanız, kendinizi frenlemeniz, kariyer için iyi derecede güncel ekonomi, finans, ürün ve hizmet bilgisi, muhasebe, kredi, para konularına hakim olmanız, spk lisanlama sınavlarının peşinden gitmeniz gereklidir. tabii tüm bunlarıda akşamları saat 19 gibi çıktıktan sonra (bazen daha da geç, nadiren erken) ve hafta sonları yapmanız gerekmektedir.
anlayışlı ve geldiği yeri unutmamış yönetici, müdür, şeflerin eline düşerseniz bir nebze rahat etmeniz mümkündür, ama aksi halde her gün ayrı bir mücadele her gün ayrı bir savaştır. şubelerde doğal olarak savaş meydanı olmaktadır özellikle pazartesi günleri.
bankacılıkta en iyi yerler tabii ki de idari birimler, müdürlükler, bölge müdürlükleri ve genel merkez olan genel müdürlüktür. buralarda hazine, teftiş, istihbarat, bilgi işlem, insan kaynakları, eğitim, halkla ilişkiler, yatırım ve portföy kısımları bulunmaktadır. şubelerle karşılaştırıldığında stresi daha düşük, çalışılması daha rahat yerlerdir.
bankacılık tabii ki çok da korkulacak bir meslek değildir ama meşakkatli ve stresi yoğun olan bir meslektir.
yıllar sonra edit: uzak durun, lütfen ve gerçekten, başka bir şey olun…

6-asker uyumaz, asker acıkmaz, asker ölmez sözlerini montajına müsaittir ki; tam 12:30 olunca üç dakkada yemeğimi yiyip gelsem diye düşünürken başkaları da “heh tam öğle tatilinde gidip şu banka işlemlerimi halledeyim” diye düşünmesi kuvvetle muhtemeldir, acıkmayacaksın bankacı!
masanın önünde yığın olmuş insanların, gözlerinin içine; şu mesanemi bi boşaltıp gelsem sizi daha iyi duyucam, dercesine bakmayacaksın bankacı!
akşam olsa da gitsek sıcacık evimize, uzatıp ayaklarımızı koysak bi film izlesek demeyeceksin bankacı, zira tüm işlemlerin o sihirli kapı kapandıktan sonra hız kazanacak ve senin çıkış saatin asla net olamayacaktır bankacı.

diceğim o ki; pek meşaketli bir meslektir bu bankacılık. gecesi gündüzü bayramı seyranı olmadığı gibi, kanına bi kere işleyince ne kadar şikayet edersen et asla vazgeçemeyeceğin bir meslek haline dönüşecektir bankacılık.

7-arka planında inanılmaz bir it desteği olmasına, karar alma mekanizmasında belki de trürkiye’nin en kaliteli insan kaynağını istihdam etmesine rağmen şubelerinde hayatından bezmiş personeli tarafından halka karşı temsil edilen; türkiye’nin altyapısını, üstyapısını, içinde yaşadığımız evleri, üzerinden geçtiğimiz köprüleri, bindiğimiz belediye otobüslerini,metroları, yaktığımız elektriği üreten barajları, hastaneleri, üniversiteleri finanse etmesine rağmen halkın gözünde kredi kartından ve hesap işletim ücretinden gayri hiçbir fonksiyonu olmayan kuruluşlardır.

8-türkiye’nin altyapısını, üstyapısını, içinde yaşadığımız evleri, üzerinden geçtiğimiz köprüleri, bindiğimiz belediye otobüslerini,metroları, yaktığımız elektriği üreten barajları, hastaneleri, üniversiteleri finanse etmesine rağmen halkın gözünde kredi kartından ve hesap işletim ücretinden gayri hiçbir fonksiyonu olmayan, oysa bu finansmani geceleri sabaha kadar ormanlarda perilerle cucelerle altindan sihirli mantarlar toplayip satan veznederlar sayesinde gerceklestiren kurumlarin yaptigi istir. hayir bankacilik sisteminin onemini zeliha teyzenin de kavramasi iyi olur tabi, yarin bir gun imf gelir fikir sorar falan. ama kart faizlerini insanlik disi sekillerde kullan, yoldan gecen zihinsel ozurlu sahsa kart verip ailesini batir (yasanmistir), finansal enstrumanlar uretiyorum diye yoneticiler disinda bir iki milyar insanin hayatini kaydiran bir durum ortaya cikar, senin kiymetin bilinmesin. piuvv, drama budur arkadas.
bankacilik sisteminin onemine veya burada calisip hayatini kazananlara lafim yok, da eger bu sistemin kadrini kiymetini bilelim diyorsak, bence onun yerine tahil urunlerinin veya ne bileyim doganin mucizesi aloe vera’nin falan kiymetini bilelim.

9-bilgisayara ekran, paraya efektif, para saymaya da grup yapmak denen bir garip meslek.

10-12 yıldır yaptığım meslek.. ege üniversitesi su ürünleri fakültesi mezunuyum hemi de.. kaptanlık lisansım falan da var ama gemide çalışmak yerine bankada çalışmayı tercih ettim..

12 yıllık meslek hayatımda fisher endeksinin yahut nülerle sigmalarla eğri çizmenin bir boka yaradığına şahit olmadım.. netekim bir bankada çalışırken okulda öğretilen hemen hiç bir şeyle karşılaşılmıyor.. teknik altyapı olarak thp’ye hakim olmak, en azından thp denilince o ne ki dememek yeterli geliyor..

bankacılık, sanıldığı gibi rakamlarla, tablolarla, nülerle, sigmalarla sürdürülen bir meslek değil.. insanlarla sürdürülen bir meslek. insanlarla iyi geçinmeyi, onlara iyi davranmayı ve kendinden çok çok fazla ödün vermeyi gerektiren bir meslek.. ve bunun karşılığında iki yıllık, yarım gün çalışan bir öğretmenle, 12 yıllık günde 12 saat çalışan bir müdür yardımcısının maaşının hemen hemen aynı olduğunu söylemem gerekiyor..

ben kendi mesleğimi değil de bunu seçtim.. neden? 12 yılda çoktan emekli olmuştum denizde.. 6 ay çalış, 1 ay izin yap. kaptanlık maaşı ilk başlangıçta 1000 usd idi.. başlarken daha. takım elbise giymek gerekmiyordu. sakal traşı gerekmiyordu. kaptan olacaktım. 4 senede uzak yolu almış, her şeyi tamamlamış olacaktım. ama zaman geri alınmıyor işte.

11-halk arasında “bankacılık” diye tabir ettiğimiz meslek aslında birçok farklı işi bünyesnde barındırır. halkımızın en çok muhatap olduğu kesimi ise pazarlama, gişe ve çağrı merkezidir. yani;

bankacılık, pazarlamacılıktır.
bankacılık, veznedarlıktır.
bankacılık, muhasebeciliktir.
bankacılık, koçluktur.
bankacılık, polisliktir.
bankacılık, dedektifliktir.
bankacılık, denetçiliktir.
bankacılık, donanımcılıktır.
bankacılık, yazılımcılıktır.
bankacılık, dealer’lıktır.
bankacılık, broker’lıktır.

12-6 yıl boyunca yaptığım iş.

şunu anladım ki,bankacılıkta yükselmenin,kariyer yapmanın iki yolu varmış,birincisi aileden,eşten çocuktan vazgeçerek kendini işe adamak ki bu yolun gelebileceği ünvanlar istisnalar hariç çok sınırlıdır; ikinci yol ise ruhunu satarak sınırsız yalakalıktır ki bu yolun sonu ya da ünvan sınırlaması bulunmaz.

ayrıldığım bankanın merkez şubesi de dahil bildiğim tam 5 büyük şubenin müdürü ziraat mühendisi,bir tanesi su ürünleri myo mezunu,bir tanesi(bu en başarılısı) de lise mezunudur.

son zamanlarda bankacılık her ne kadar profesyonel temeller üzerine oturtulmaya çalışılsa da bu sadece kobi ve ticari segmentle sınırlı kalmıştır ve öyle de olacağa benzemektedir.
bireysel segmentte halen ilişkilere dayalı bankacılık sisteminin ilerisine geçemeyen türk bankacılığı birtürlü gelişim gösterememektedir.bankadan ayrılan portföy yönetmeninin bankasına mevduatını taşıyanlar kazanacağı faiz gelirlerinden çok şahsa bağlı kalmaktadırlar.

13-bir meslek değildir sokaktan çevirdiğin okuma yazması olan herhangi biri 2-3 ayda öğrenebilir ciddi bir eğitim gerektirmez, ama zor iştir.üstündeki baskı hiç bir zaman bitmez her zaman sattığından fazlasını satmak zorundasındar çok iyi satışın sonucunda 2 dk lık bir takdir görürsün , akibinde bölgeden genel müdürlükten yeni hedefler gelir senden imkasızı yakın şeyler isterler sonra bir sabah kalkarsın sektörde ufak çalkanma olmuş kimse geçmisine gece 10 lara kadar çalışmış olduğana bakmaz eşine dostuna çocuğuna ayıracan vakti kurumun için harcığına bakmaz , sen bir bakarsın kapının önüne koymuşlar

14-ne kadar karşısında durulsa, eleştirilse, yanına yanaşılmamaya çalışılsa da, yaşadığımız dünyanın ekonomik sistemi içerisinde önemi (değeri demiyorum) asla inkar edilmemesi gereken.
bankalar ve bankacılık, yaratıldığı günkü amaç ve içeriğinden çok farklı artık.
bankacılığın, yalnızca, kredi vermek, para saklamak, aklamak, kasa, kredi kartından ibaret olmadığını, içerdiği farklı ve belki karmaşık ürünleriyle, merkez bankaları ile olan ilişkileri, faiz ve para politikaları, hatta sermaye piyasalarına ve üretime olan direkt ve dolaylı etkileri ve bağları ile gerçekten anlaşılması gereken bir alan olduğunu, (doğru ve kaliteli eleştiri için de) kavramak gerekiyor.

15-dışarıdan bakıldığında gökdelenlerde, plazalarda, janti kıyafetlerle, alengirli unvanlarla çalışan personellerini görünce özenilecek bir işmiş gibi durur. ama işin aslı hiç de öyle değildir.
sektör çalışanlarının çoğunun iş güvencesi bir fabrika işçisinin iş güvencesinden fazla değildir. ama bankacı hergün takım elbisesini giyince, alengirli bir unvana sahip olunca, bir gökdelende(ya da şubede) kendine ait bir masası olunca kendisini patron, işadamı zannetmekte ve bu gerçeği gözden kaçırabilmektedir.
düşük hedef gerçekleşme oranlarına sahip olduğunuzda ya da subjektif kriterlerden oluşabilen düşük performans değerlendirmeleriyle kendinizi anında kapı önünde bulabilirsiniz.
kapı önüne koyulma sebeplerine yaş kriterini de ekleyebiliriz. geçmiş yıllara baktığımızda gişe yetkililiğinden emekli olmuş birçok insan görebilirdik. ama şimdi dikkat edin yönetici kıdemi haricinde 45 yaşın üstünde bankacı görebiliyor musunuz? özellikle şubelerde belli bir yaşın üstüne gelmiş personele, eğer sağlam bir müşteri portföyü yoksa gitmesi için gözünün içine bakılır.
sektörde çok sıkı bir rekabet vardır, karlılık eskisi kadar kolay değil bu sektörde. bu yüzden dinamik, agresif, enerjisi yüksek personele ihtiyaç vardır. ki üniversiteli işsiz stoğunu düşündüğümüzde bunu bulmak son derece kolaydır.
bankalar da bu rahatlıkla hareket eder. bir kriz başlangıcında hemen işten atılmalar başlar. neden olarak da “düşük performans” gösterilir. büyüğünden küçüğüne her banka yapar bunu ki yapmıştır da hepimiz de örneklerini biliyoruz. deli gibi kar ettikleri, kar rekoru kırdıkları yıllarda personeline ne prim verirler ne de birşey (tabi yönetici ve yalayıcı konumundakiler hariç). sağlık güvencesi, sosyal yardım kalemleri devamlı kesintiye uğrar, kademe kademe kaldırılır. enflasyon oranında bile yıllık zam yapmayan bankalar vardır bu sektörde.
hadi işinizi iyi yaptınız. hedefleriniz de tuttu. çok başarılısınız. terfi ya da prim beklersiniz değil mi? yanlış!!! işinizi iyi yaptıktan sonra kulis faaliyetlerini de başarılı bir şekilde yürütmeniz lazım. hadi bunu da yaptınız. yönetici oldunuz. ama herşey bitmedi. şimdi bir de daha üst kıdeme terfiyi düşünmezden evvel “ulan ben kaç kişiyi geçerek yönetici oldum, şimdi gözleri benim koltuğumda, ne yapsam da konumumu korusam” derdine düşmeniz gerekir. yoksa yerler sizi.
sendikalaşma yeterli düzeylerde değildir. bir de herkes patron işadamı olduğu için(yukarıda bahsetmiştik) sendikaya falan tenezzül edilmez.
aslında bankacılık sektörü özelinde anlattığım bu hususlar diğer sektörlerde de üç aşağı beş yukarı aynıdır.
velhasılı kelam, ciks kıyafetlere, unvanlara gökdelenlere plazalara aldanmayalım kardeşim.

ayşe buğra’nın derlediği “sınıftan sınıfa” kitabının arka kapağında geçen aşağıdaki ifade yukarıda bahsettiğim süreci özetlemekte aslında:
“özellikle istihdamdaki payı gitgide artan hizmet sektörü, kitlesel emek gücünün çevrimine dayanıyor. bu sektördeki birçok işte çalışanların eğitim ve formasyon itibarıyla orta sınıftan sayılması, onların işçi olduklarının “farkına varılmasını” (çoğu zaman kendilerinin de bunun farkına varmalarını) zorlaştırıyor.
zamanımızın amele pazarı olgusunu belirleyen etken, güvencesizleşmedir.
ekonomik ve sosyal hak kaybının yanı sıra, çalışmanın insanlara sunabildiği aidiyet ve sosyalliğin de kaybına yol açan bir süreç, güvencesizleşme.
çalışanların zamanları ve hayatları üzerindeki hâkimiyetlerini sıfırlayan bir süreç…”

16-şube müdürüne verilmiş olan hedef tutsun ki kesesi dolsun,aman, jestiyon primini alabilsin diye 23 nisan gibi resmi bir tatil gününde hem de cumartesi günü 11 saat çalışmaktır. tüm yetkililerinin,para hırslarının allah cezasını versindir, kast sisteminden beter sistem içinde kendi isteğimle yer aldığım için allah en çok benim cezamı versindir.

17-işveren açısından;
beş kişinin yapacağı işi bir kişiye yaptırma sanatı.

18-ücretsiz fazla mesainin “kural” olduğu sektör.

19-bana, kendisiyle geçirdiğim beş yılı, zaman zaman mutlulukla, çoğu zaman stresle, bir kısım zaman da artık bu işi yapmamam gerektiğini düşündüren mesleğim.

yeni kurulan firmasına inanarak ve tahsis birimini de heyecanıma ortak ederek 10 bin lira verdiğim, kredisi çıkan firmanın kuru pasta alıp getirmesi (ki kuru pastayı hiç ama hiç sevmem), poşetin içinde de ilkinde bakiye yetersiz-red yazan sliple beraber 3 dakika sonra çekilmiş 8 liralık kredi kartı slibini unutan müşterinin sevincine ortak olmam… akabinde adamın sayılı firmalardan biri olması. bu mutluluktu, tanıyordum.

hatırlıyorum, bir defasında iyi bir müşterim kaza yaptığı için çeki yazılmasın diye 2 dakika kala parasının kalan kısmını cebimden tamamlamıştım. stresti bu.

hedefler alıp başını gitmiş, baskının had safhada olduğu zamanlarda (ki bu oldukça fazla olur) bulduğun müşterinin bankanla çalışması, çalışmayanın sicilinin kötü olması, sicili iyi olanın krediye ihtiyaç duymaması, bazısının bankanı sevmemesi, “tamam, işte budur, hem düzgün, hem kredi lazım” dediğin firmanın teklifinin tahsis tarafından reddolması… işte bu da artık bu işi yapmamamı gerektiren anlardan biriydi. bu hissi de iyi tanıyordum.

ta ki bugüne kadar. artık her duyguyu tatmış biri olduğunu sanan ben, bugün, duvarlara çarptım. çarpa çarpa yankılandım. o seslerin arasında parçalandım. kilitlendim. elimden bir şey gelmedi. yapamadım ve tüm gün ağzımı açmadan o anı düşündüm.

biz bankacılar soğuk görünürüz. ne derler, “yağmurlu havada şemsiyeni alıp güneşli havada verirler”. doğru belki. sevilmeyiz. menfaatçi bulunuruz. duygularımız yok gibi görünür. akşam 8’e, yılbaşlarında 11-12’ye kadar çalıştığımız, müdürün ya da üstünün kaprislerini, tavırlarını çektiğimiz, büyük kısmımızın borç içinde olduğu, bankaya kazandırdığımız paranın neredeyse %2 sini maaş olarak aldığımız bilinmediği gibi başedilmesi oldukça güç, çok taraflı bir baskıyla cebelleştiğimiz ve makina ritminden çok daha hızlı çalışmamız gerektiği de pek bilinmez. bankacı, yıllık alınan kredi kartı aidatıdır. bankacı, ek hesap faizidir. bankacı, hesap işletim ücretidir. bankacı eft masrafıdır.

bugün. saat 2 buçuk tam. telefonum çaldı. bir kadın.

müşteri: merhaba.
ben: buyrun.
müşteri: firma hesabımızda bloke var. kızım para çekmek istiyor, ne blokesidir ?
ben: bakıyım hemen. perşembe günü geçtiğiniz 350 tl’lik kart, sistemsel olarak hesabınıza 2 kez geçmiş, siz de cuma günü bu parayı çekmişsiniz. aslında 350 tl eksik geçmeniz gerekirdi. sistemsel hata olmuş. sistem de hesaba 350 tl bloke koymuş, şu an 140 tl var, 210 tl daha geçtiğinizde otomatikman iadesi yapılacak.
müşteri: ama… biz onu farketmemiştik. bizim cenazemiz var. kızım eskişehir’de mahsur kaldı.

şimdi taşları oturtmaya çalışıyorum. hışımla telefonu açtı ve sorunu çözdük. peki cenaze ? eskişehir ? kızı ?

müşteri: … nappabiliriz?
ben: ben blokeyi buradan açmaya çalıştım ama biz şubeden koymadığımız için açamadık. genel müdürlükle konuşayım, 5 dakika sonra arar mısınız?

aradı.
ağlamamak için kendini zor tuttuğu çok belli.

müşteri: merhaba tekrar.
ben: merhaba. görüştüm. sistem blokeyi çözemiyor.
müşteri: yapmayın n’olur. kızım eskişehir’de. cenazemiz var, bilmiyor, söyleyemedik. biletini aldık burdan, gönderdik. yanında hiç para yok. mahsur kaldı. 20 lira bile açamıyor musunuz ?

“açamıyor musunuz”dan sonra dişlerini sıktığını farkettim. ağladığını da. lanet okudum işime. yapılacak bir şey olmalıydı.

ben: kızınız şu an nerede ?
müşteri: bağlar caddesi’nde.
ben: orda şubemiz yok. şubeye gidebilir mi ?

cebimden yatırıcam 20 tl. şubeden çeksin. elindeki kart, bloke edilmiş hesaba bağlı, oraya ancak 230 tl yatırmalıyım ki hesap 20 lira kullanılabilir hale gelsin.

müşteri: otobüsü 3’te. cenazemiz var. yanında hiç para yok. n’olursunuz. herkes camide. 10 lira açın, yarın ben gelip elden vericem size. lütfen.

işte o an yok olmak istedim. neden bu işi yaptığımı sorguladım. gözlerim doldu, boğazım düğümlendi. sakin düşünemiyordum. farklı bir hesap açıp cebimden para yatırsam karta tanımlı olmadığı için parayı kartla çekemeyecekti. havale yapsam masraf çıkacaktı. şubeye gidemiyordu. çaresiz kalmıştım. kadın, ağlamaya başlamıştı. telefonu kapattım. başımı ellerimin arasına aldım. gözlerimi kapatsam, biriken yaşlar göz pınarlarımdan taşacak ve masamda duran 226.000 tl’lik bmw kredisi için gerekli olan proforma faturanın üzerine damlayacaktı.

yapamadım.
sistem bizi son dakikada, ofsayttan attığı golle yendi.

 

20- sınav sonucunu alıp da atanacağı günü bekleyenler içinse rüya gibi bir meslektir. bir diğer gözlemime göre de bu mesleğin mensubu olup da yeni başlayacaklara başlama demek bir ekol. ha ayrıca bu öğütlerin çoğu da iyi niyet barındırıyor eyvallah. lakin ne hikmetse gidin simit satın, midye satın diyenlerin hepsi de pazartesi yine o bankonun arkasında olacak. demek ki öyle veya böyle çalışanına sunduğu iyi şeyler de var bu işin.

21- hayatın trafiğinin tam ortasındaki meslektir.

bugünün dünyasında bankaya dokunmayan insan evladı neredeyse kalmadı. herkesin bir banka ile mutlaka teması olmak zorunda. türkiye’de yaklaşık 50 bankaya 70 milyon insan yüklenir. ayrıca bu bankalar artık verimliliği de öğrenmiştir. bu kadar insana hizmet etmek için çok elemana gerek yoktur. verdiği kredi rakamı yaklaşık 200 milyon tl’i bulan bir şubeye 20 tane elemanı yeterli görür mesela. ayrıca bu elemanlara daha da yüksek hedefler verir, tutması için sürekli baskı kurar, ayrıca yapılan her bir işlemin birebir mevzuata uygun olması için onlarca kontrol mekanizması kurar, hatta bu da yetmez bu adamlara hırsız gözüyle bakan müfettişler yollarlar.

bankadaki portföy yöneticileri bu baskı ve yoğunluğun arasında ezilmiştir artık. eski bankacıların ağırlığını koyamazlar, insanlar karşılarında önünü iliklemek zorunda hissetmez.

22- kendisine özgü kanunlarla yönetilen sektör.

müşteriler genelde bu kısmı bilmediği için bankaların bazı tavırlarını “rahatsız ettiler, sürekli arayıp durdular” vs. diye anlarlar. halbuki olay şudur; kredi kartı veya taksit borcunu 30 gün boyunca ödemezsen yakın izlemeye alınırsın, sicilin bozulur, 60 gün boyunca ödemezsen idari takibe alınırsın, sicilin daha beter bozulur, 90 gün boyunca ödemezsen kanuni takibe atılırsın, sicilin iflah olmaz. bu durum bankacılık kuralıdır ve her bankada bu şekilde işler. kimi banka müşteri şikayet etmesin diye bu gecikmelerde arayıp sormaz, adam “aaa ne iyi banka, 2 ay ödemedim hiç aramadılar” der, diğeri ise artık 89. gününe gelmiş borcun için seni 10 defa arar, aman yatır vs. der, ertesi gün olur yatırmamış seni bi daha arar, sen “yatıracam” dersin ama günü akşam edersin, adam seni bi daha arar “abi atm arıyorum” dersin, adam senin borcun kanuni takibe devrolmasın diye sen paranı yatırana kadar şubesinde bekler (9 – 10’u bulduğunu bilirim bu beklemelerin) sen paranı yatırınca kredi borcunun ödemesini sistem üzerinden yapar ve seni kurtarır. sen bilincinde değilsin belki ama o adam durumu bildiği için, uzun zaman uğraşacağın sıkıntıları yaşamayasın diye seni “taciz” etmiş olur. bu durum 60. gün için de, 30. gün için de böyledir.

borcunu ödemen için seni arayan banka seninle ilgilenen bankadır. bu aramaların çoğu şubeden yapılır zaten, zannettiğin gibi genel müdürlük kararıyla tehdit yoluyla tahsilat yapan adamlar falan değil bunlar. senin yatırdığın para o adamın cebine gitmiyor, sadece senin sicilin düzgün yürüsün diye arıyor. tamam o anda paran yoksa ve bulamıyorsan bu arama sıkıntı getirebilir ancak bir çok insan sadece unuttuğu için ödemesini yapmamış oluyor.

eskiden ben de kızardım, kredi taksitimi yatırmışım ama 1 tl eksik kalmış, bankadan ararlardı. “lan 1 tl için de insan mı aranırmış, paranız batsın” vs. derdim. halbuki sorun o değil, 1 tl de olsa o borç gecikmeye giderse kredi kayıt bürosunda gözüküyor. ya bankadaki eleman cebinden yatıracak, ya da sen gidip eksik kalan 1 tl’ni yatıracaksın. e yatırırken de ucu ucuna yatırma, 50 tl fazla yatır, masraf düşer bişey olur ödemeni eksik yapmış olursun. lazım olursa sonra gider çekersin.

edit: bu arada bu 1-2 tl’ler çok kere şube çalışanları tarafından yatırılır, müşterinin ruhu bile duymaz.

23- içinde bulunup da seveni hemen hemen hiç olmayan meslek. bir tek üst düzey yönetici konumundakiler sevmektedir tahminimce.
gençlik enerjimin ve idealizmimin katili, insanlara karşı zaman zaman içinde boğulduğum derin güvensizliğin bir numaralı sebebi, şık giyimli, tahsilli, nezih görünen insanların içlerinde nasıl bir barbarı barındırabileceğini bana öğreten, yöneten yönetilen tarzı hiyerarşik yapılanmalardan ömrüm boyunca tiksinecek olmama ve resmen fobi geliştirmeme neden olan meslektir aynı zamanda.

24- kurtulduğun an, genelinde iş yaşamına, özelinde kendisine daha farklı bakmaya başladığın meslek.

– gereksiz işyükü olduğunu
– gereksiz paranoylara kapıldığını
– gereksiz bir yarışın bulunduğunu
– gereksiz bir biçimde (üretim yapmadığı halde) sistemin en göbeğine oturduğunu ve sektörlere kendi kurallarını dikte ettirdiğini
– başka bir sektörde ya da kurumda daha planlı çalışıp daha fazla kazanabildiğini
– genel müdürlük tarafından lütufmuşçasına verilen zamların, daha yüksek oranlarda başka sektörlerde verildiğini

görüyorsun çıktıktan sonra. genelde de dönesi olmuyor insanın.

25- bankacılar dikkatli bir şekilde analiz edilirse belli bir çember içinde dönüp durdukları rahatlıkla görülebilir. özel sektörde göbekli bir amca göremezsiniz ya da süveterli bir çalışan bulamazsınız. orta yaşlı bakımsız bir kadın görmekte zordur. dediğim gibi genellikle gençlerde oluşan 25- 32 yaş arası bir kitleye hitap eder bankacılık. artık en fazla 5 yıl gibi bir ömür biçiliyor çalışma süresi olarak.
özellikle son 3 yıldır anlamsız bir şekilde baskı ve hedef dayatma söz konusu ve işin en ilginci ise bunları gerçekleştirememeniz durumda iş akdinizin fes edilmesi gündeme geliyor. işte o zaman insan durup düşünüyor. ulan ben ayda 400 bin tl şubeye kar yazıyorum. aldığım rakam 2000- 3000 tl yani yaptığın işe göre fazla bir rakam değil, ee burada durmanın mantığı ne öyleyse? inanın bir çok insan sırf takım elbise giyip , işsiz kalmamak için bu işi yapıyor. kendince saygın olduğunu düşünüyor. bu son zamanlarda artan baskılar neticesinde artık bankacılar kendi çevrelerine bile hatır gönülle iş yaptıramaz oldular. yeminle bazen bankacı olduğumu saklamak zorunda kalıyorum. ne saygınlığı!
şu aşamada bankacılığı uzun vadeli bakınca insan önünü göremiyor. hiç bir çalışan vazgeçilmez değildir. isimler geçici, kurumlar kalıcıdır. özel sektörde herkesin bir alternatifi vardır diye söylemler öne çıkıyor.
o sebeble bir süre yapıp bırakmak en faydalısı olacaktır. inanın piyasada bu sarfetmiş olduğunuz efor ile daha büyük paralar kazanabilirsiniz. kurumsal kimlik, kurumsal kimlik diye tutturmak ne derece faydalı bilinmez ama ortalama bir banka çalışanına insan kaynaklarının bakışı bile ortada. özetle bu çarkın dişlileri arasına sıkışıp kalmayın, her zaman ufkunuzu geniş tutun. ben öyle yaptım. pişman değilim. bazen çantayı toplayıp gitmek gerekir ve ben de giderim.

26- hamileliğinizin son günlerinde kesinlikle çekilmeyen meslek.mal müşteriler ve onların aptal kaprisleriyle öi uğraşasınız canınızın derdine mi düşesiniz, gerizekalı insan kaynaklarının izin kullanımı ile ilgili yayımladığı beyinsiz nazi kurallarını mı tınlayasınız aptal kampanya hedeflerini nasıl umursamadığınızı mı gizleyesiniz!
kısaca: banka milyon milyar tl leri bilançosuna kar diye yazarken aldığın %3-5 zamma salak salak sevinilen mesleğe bankacılık denir.

27- çok güzel bir meslek. sabahtan akşama kadar göt büyütüyorum bir de üstüne 3-5 bin tl veriyorlar. özel sağlık sigortası mı dersin, takım elbise meraklısı hatunlar mı dersin yoksa her türlü mekan sahibini tanıyor olmaktan kaynaklanan ortam zenginliği mi dersin ne ararsan var. süper lan.

Yazıyı aşağıda yer alan video ile bitirmek istiyorum. Bankacıların işleri gerçekten çok zor.

 

Bankacının Duası- Amin!!!

Allahım sen akıl ve beden sağlığımı koru.

Elimin altından geçen trilyonlara zeval gelmesin diye gözümün bir ucuyla kurlara, bir ucuyla bonolara, bir ucuyla hisse senetlerine bakarken şaşı olma tehlikesine karşı gözlerimi, her gelenle kahve içmekten ülser olan midemi, topuklu pabuçlarla deforme olan ayaklarımı, bilgisayarla çalışırken fıtıklar fırtlayan bileklerimi, oturmaktan varis olan bacaklarımı düzelt Allahım.

Aklımı koru Allahım. FED ne dedi, Erdoğan ne demedi diye bakarken, aynı anda akşam pişecek yemeğin malzemesini, çocukların okul taksidini ayarlamaya çalışmaktan yorgun düşen beynimin gri hücrelerini yenile Allahım. Yurtdışı piyasalarla yatıp rüyalarında Japon Yeni sarılmış suşi yiyen, kabuslarında müşterilere paralarının nasıl olup ta bir gecede %20 azaldığını açıklamaya çalışan, Genel Müdürlük yetkilileri toplantıda iken cevap ya da onay bekleyen müşterileri oyalamak için taklalar atan bu kuluna insaf eyle.

Azıcık huzur bulması ve beynini dinlendirmesi için piyasalarda istikrar sağla Allahım.

Allahım beni affet. Cehenneminden koru. Çıkmayan krediler, unutulan EFT’ler, FDG artışı adına düşük verilen faizler, ve bu nedenlerle müşterileri kırmamak için söylenen beyaz yalanlar için beni affet. Astlarıma istediğim halde veremediğim izinler, ailelerinden çaldığım hafta sonu ve akşam mesaileri, iş yoğunluğu nedeniyle katılamadıkları düğünler, okul gezileri, veli toplantıları, şiir yarışmaları, basketbol maçları ve daha niceleri için beni affetmelerini, haklarını helal etmelerini sağla.

Kızımdan çok mevduat müşterilerime vakit ayırdığım, oğlumdan çok kredi isteyenlerle konuştuğum, eşimden çok meslekdaşlarımla görüştüğüm için beni affet. 85 yaşındaki annem yerine müşterilerime kandil tebriği telefonu ettiğim, arkadaşlarımla konuşmadığım kadar müşterilerilerimle telefonlaştığım için affet.

Tüm gün insanların beni didiklemesine izin verip akşam kalan artıklarımla, suskun, yorgun, mutsuz benle idare etmeye ailemi ve arkadaşlarımı mecbur ettiğim için affet Allahım. Yaptığım sağlıksız diyetlere, her akşam kısa yürüyüşler yerine kurulduğum televizyon koltuğuma, televizyon karşısında yenen fındık fıstığa, bir müşteri beni çıldırtınca ya da kurlar bir inip bir çıkınca akşam üstü deliliği esnasında saldırdığım profiterollere rağmen sen bana sağlık ver Allahım…

Etiketler: , , ,

Benzer Yazılar

Yazar:
Önceki Yazılar Sonraki Yazılar

Yorumlar

  1. Cevapla

    Öncelikle tasarımınız çok hoş. Yazılarınızı ilgiyle okuyorum. Böyle bir blog yayınladığınız için teşekkür ederim.

    • admin
    • 29/09/2012
    Cevapla

    teşekkürler…

Doğukan için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

0 paylaşım